Türkiye'de Gazeteciliğin Ölümü Üzerine
Gökhan Aksoy
"Gazeteci, sıradan halkın bekçi köpeğidir." diye bir söz vardır. Gazetecilik mesleğinin, tanımı gereği kamuoyunun çıkarlarını savunmasını, halkın vergileriyle ayakta duran devletin yaptığı icraatları denetlemesini ve insanları bilgilendirmesi gerektiğini izah eder. Zaten dünyanın çoğu yerinde medya, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü güç olarak gösterilir. Devleti halk adına denetler. Dolayısıyla medya, doğası gereği muhalif olmak zorundadır. Medyanın objektif olmak gibi bir sorumluluğu yoktur. Fakat bu durum elbette hakkaniyeti elden bırakması, sırf muhalefet adına yalan haberler üretmesi anlamına gelmemelidir. Gazeteciler devletten yana olmamalı, meşru bir zeminde eleştirel haberler yapmalıdır anlamına gelmelidir.
Türkiye'de medya her daim tartışma konusu olmuş ve bağımsızlığı, objektifliği, siyasi tarafgirliği konuşulagelmiştir. Fakat zannediyorum ki hiçbir dönemde şu anki kadar alenen yalan söyleme ve iktidardan yana olma gibi bir durumun içine girilmemiştir. Bunu hemen hemen bütün gazetecilik üstatları, medya tarihçileri dile getirmektedir. Türkiye'de medya, büyük oranda AKP'nin arka bahçesi haline gelmiş, kamuoyunu bilgilendirme ve onun çıkarlarını savunma misyonundan çoktan uzaklaşmış, alenen iktidarın propaganda mecrasına dönüşmüştür. Evet, dünyanın her yerinde medya gruplarının bazıları muhalif, bazıları iktidar yanlısı olarak sınıflandırılır; fakat bu kadar kör göze parmak basılan, açıkça korkunç yalanların üretildiği ve bu esnada halkın çıkarlarının ve bilgilendirilme hakkının tamamen unutulduğu bir medya düzeni kesinlikle yoktur.
Geçtiğimiz yıldı; Takvim gazetesi, markete alışverişe giden vatandaşlara uyarılarda bulunduğu ve tavsiyeler verdiği bir manşetle çıkmıştı. Markete tok karna gidersek, çocuklarımızı yanımıza almazsak, ürünleri koklamaz ve dokunmazsak, daha az alışveriş yapar ve dolayısıyla daha az para harcarmışız. Medya tarihine utanç verici bir haber olarak kayıtlara geçmişti ama maalesef iktidar gazetecilerinin utanma duygularının olmadığını da biliyoruz. Vatandaşın cebinde neden yeteri kadar para yok, neden gönlünce istediği türden bir alışveriş yapamıyor diye sorgulamak yerine, fakirliğin üstesinden nasıl gelebileceğine dair akıl vermek... Korkunç bir propaganda örneğiydi. Bu insanlar gece yataklarına yattıklarında nasıl uykuya varıyorlar acaba?
Köşe yazarlarını okumak ise çıldırmak isteyenlere önereceğim bir numaralı tavsiye kesinlikle. İktidar ne yaparsa yapsın, her şeyi onaylıyorlar. İktidarın bugün ak dediğine yarın kara demesi de biliyorsunuz, meşhur bir huyudur; işte köşe yazarları dün akı nasıl canla başla savundularsa, bugün de karayı aynı şekilde canla başla savunuyorlar. Hep onlar haklılar. 18 yılda AKP hiç hata yapmadı ve ne yaparsa yapsın hep doğruyu yapıyor. Örneğin Erdoğan güdümlü Merkez Bankası faizleri indirirse doğruyu yapıyor, faizleri yükseltirse yine doğruyu yapıyor. Gerçekten akıl alır gibi değil. Bu kadar gerçeğe gözünü kapamak, bu kadar bukalemunlaşmak... Kendilerine nasıl gazeteci diyorlar acaba?
Bu arada, kimse kendilerinden yüzde yüz tarafsız olmasını beklemiyor. Ezelden beri medya-iktidar-iş dünyası üçlüsünün girift ilişkilerine alışkın olduğumuz Türkiye'de, tamamen objektif olmalarına dair bir beklentimiz yok. Çok şükür henüz o seviyelere gelemedik, biz de haddimizi biliyoruz.
Peki A Haber ve türevlerinden istenen şey nedir? Sadece vicdan ve hoşgörüdür, başka bir şey değildir. Habercilik, bir tarafın her söylediğini doğru kabul edip, diğer tarafın her söylediğini yanlış kabul etmek değildir. Taraf tutmayın demiyoruz, hobi olarak yine tutun ama Allah aşkına; siz cidden habercilik yaptığınızı mı iddia ediyorsunuz?
İktidar partisine yakın bir holdingin kuruluşu olabilirsiniz, bir tarafı ölümüne de savunabilirsiniz ama lütfen kendinize gazeteci demeyin. Çünkü siz gazetecilik değil, alenen tetikçilik ve borazanlık yapıyorsunuz. Gerçekten hakkaniyetli ve insani bir yayın anlayışına sahip olduğunuzu düşünüyor musunuz?
Bu soruları ülkenin yaklaşık %90'ını oluşturan havuz medyasına soruyorum. Geceleri yatağınıza yattığınızda, "ben bugün iyi bir gazetecilik yaptım, vicdanlı ve tarafsızdım, mesleğimin evrensel gereklerini düzgün bir şekilde yerine getirdim." diyebiliyor musunuz? Yalan ve maksatlı olduğunu bildiğiniz haberleri ekranlara taşırken, manşetlere koyarken, köşelerinizde yazarken bir saniye olsun vicdan muhasebesi yapıyor musunuz? Kendinizden hiç utandığınız oluyor mu? Bir tarafın esnemesini yahut çişe gitmesini dahi haber yaparken, diğer tarafın en büyük başarısına ekranlarınızı, sayfalarınızı kapatmanın ne kadar büyük bir ahlaksızlık olduğunun farkında mısınız?
Bakın, bir insan parasını kaybedebilir, işini kaybedebilir, evini kaybedebilir, ailesini kaybedebilir, hayattaki tüm maddi ve manevi birikimlerini kaybedebilir; fakat insan, utanma duygusunu yitirdiğinde artık insan değildir. Bir insanın insan olarak kalmasının en temel gereği ne yaparsa yapsın, başına ne gelirse gelsin, utanma duygusuna sahip olmasıdır. Siz, gözümüzün içine baka baka, hepimizi aptal yerine koyarken ve kendinizin dahi inanmadığı "şey"leri bize haber diye yuttururken, anlaşılan o ki utanmıyorsunuz da. Çünkü bu kadar pisliğin içine batmış durumdayken, halen para, koltuk ve şöhret için o ekranlara çıkıp hepimizi kandırmaya çalışmanıza başka bir anlam yükleyemiyorum. Siz belli ki bırakın halkı, kendinizden bile utanmıyorsunuz.
Oysaki para her zaman kazanılır. Bu kadar para içinde yüzmezsiniz belki ama şeref ve haysiyetinizi kaybetmeden, daha küçük imkanlarla, yine de gazetecilik yapmaya devam edebilirsiniz. Hiçbir yerde iş bulamadınız diyelim, ortada kaldınız; olsun, ben olsam banklarda yatar, dilencilik yapar, aç gezer, yine de bu ahlaksız tiyatronun oyuncularından biri olmayı tercih etmezdim. Bugün şartlar sizin lehinize, hiçbir gazetecilik faaliyeti yapmadan, size verilen emirleri yerine getirerek, konforlu alanınızda at koşturuyor, cebinizi dolduruyor ve bizi de salak yerine koyduğunuzu sanıyorsunuz. Ama elbet bir gün devran dönecek ve o zaman yaptıklarınızdan pişman olacaksınız. Çünkü her insan hayatının bir döneminde kendi vicdan muhasebesini yapacaktır; ama geçmişe dönüp baktığınızda yaptıklarınızdan pişman olmaktansa, yol yakınken bir kişiye, partiye, patrona ya da paraya kul köle olmaktan vazgeçmek daha erdemli bir davranış değil midir?